19 Temmuz 2008 Cumartesi

ilk izlenimler...






Havaalanından ilk çıkışınız burada `TOL` adı verilen otobana oluyor. Bu otoban, ana arterleri birbirine bağlayan ve günün en az 12 saati tıkanırcasına trafik yoğunluğu yaşanan tam anlamıyla Cakarta`nın belkemiği. Otoban üzerinde aracımız ilerlerken ülkemden farklı bir ülkenin başkentini görmenin heyecanına kapılmıştım.
Gözlerimi alamadığım görkemli binalar, adeta bu ülkede mimarların yarıştığını ifade etmeye çalışan gökdelenler, etrafımızda görebildiğimiz tropikal ağaç manzaraları ve bunun gibi güzellikler ilk planda bu ülke hakkındaki önyargılarımıza yetmişti.

Zaman içinde bu gökdelenlerin arkasındaki plansız yapılaşmayı, fakirliği, perişanlığı görünce önyargılarım gün geçtikçe yerini, Endonezya gerçeğini anlamaya ve anlatmaya bırakacaktı... Şimdilerde, ana güzergahlarda gördüğüm o ışıklı gökdelenler, bana sosyal adaletsizliği ve yüzde üç azınlığın hizmetçisi konumundaki yüzde doksanı anlatıyor.

Ve Endonezya...


2006`nin Eylül ayıydı! Yaklaşık 33 saatlık uçak yolculuğunda, Dubai, Sri Lanka ve Singapur duraklarımızın ardından nihayet, uçağımız Cakarta`ya inişe geçti. İşte o anlarda içinizde, bir yandan vatanınızdan ayrılmanın burukluğunu yaşarken, bir yandan da uçak alçalırken gördüğünüz yeşillikler, sular altındaki bölünmüş pirinç tarlaları ve hemencecik hissedebildiğiniz tropikal görüntüden gözlerinizi alamıyorsunuz.

Bu ilk izlenimler karşısında, O vakit henüz 10 aylık olan kızımla, park yürüyüşleri yapabileceğimi hayal etmiştim:) Cakarta Soekarno Hatta Havaalanına indiğimiz anda bizi, eşimin Endonezya büyükelçiliğinde görevli arkadaşı karşılamıştı. Pasaport işlemlerimiz kolaylıkla bitti ve dışarıda bizi taksi bekliyordu. Havaalanı kapısından çıkar çıkmaz;
`Aman Allahım! Nasıl bir hava! Nefes alamıyordum`
Bir an önce koşar adımlarla taksiye bindik. O anda aklıma uçak alçalırken kızımla yapmayı hayal ettiğim park yürüyüşleri geldi. Bir an böylesine nemli hatta buharlı ve sıcak bir havada imkansız olduğunu düşündüm. Havaalanından çıktığımda havadaki o ağır kokuyu da asla unutamam. Sonralardan anladım ki Endonezya`da baharatsız yiyecek yiyemiyorsunuz:)

ilk gelişimiz...


Sizlere geldiğim ilk günden bahsetmek istiyorum. Türkiye'den gelmeden önce Endonezya hakkında bildiğim şeyler, bu ülkede doğal afetlerin yaşandığı ama buna rağmen ülke insanlarının güler yüzlü ve sıcak kanlı olduğu ve gelir sevyesinin çok düşük olduğu idi. Kısacası herkesin kolaylıkla edindiği yüzeysel bilgilerdi.

Eşimin işi dolayısıyla Endonezya`ya gelmemiz kesinleşince `Nasıl bir yer? Ne yenir, Ne içilir? Iklimi nasıl?...` Gibi bu ve buna benzer bir çok soru aklıma geldi. O anda yapabileceğim en iyi şey internet aracılığı ile Endonezya hakkında azda olsa bilgi edinmek oldu. Aslında şanslıydım. Kalacağımız yerde eşimin Türk büyükelçiliğinden arkadaşı vardı. Eşinden telefonla bilgi aldım. İşin esası ne kadar araştırsanız da, yaşamadıktan sonra nasıl bir yer olduğunu anlamanız mümkün olmuyor. İster istemez bir önyargı taşıyorsunuz. Aklınızda bir sürü cevaplanmayı bekleyen sorular oluyor..

11 Temmuz 2008 Cuma

Balkon manzaram


Bu benim hazırladığım ilk blog. Her ilk gibi bunun da ayrı bir heyecanı var.

Sizlerle ilk olarak balkon manzaramı paylaşmak istedim çünkü burası benim için çok önemli bir yer. Güzel bir yerde yaşıyor olsam da gurbet gerçekten çok zor; annem, babam, sevdiklerim; vatanım hep gönlümde...

İşte bu balkon manzarasında Türkiye'den getirdiğim ince belli çay bardağımla içtiğim bir bardak Karadeniz çayı hasretimi bir nebze dindiriyor.