5 Ağustos 2010 Perşembe

Endonezya sokaklarından "Tukang Çahit Keling"


Bu üç tekerlekli bisiklete yapılmış olan düzenek daha önce benim ilgimi çekmemişti. Birkaç ay önce buraya iş için gelen tesadüfen markette tanıştığımız komşum Ebru'nun bisikletli terzileri gördün mü demesi üzerine harekete geçip ilk gördüğüm yerde hemen fotoğraflayıp blogumda paylaşmak istedim. Yaptığım küçük bir araştırma sonucu bu ayaklı dikiş makinaları günlük dikim, tamir vs.. gibi pratik işler için kullanılıyormuş.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

BODY WORLDS, THE ORIGINAL EXHIBITION OF REAL HUMAN BODIES (Beden Dünyaları, Gerçek insan Bedenleri Sergisi)







Geçtiğimiz haftaiçi yerel bir gazetede "Anatomi Sergisi Jakarta FX Plaza'da" başlığı dikkatimizi çekti. Son iki haftadır kızımında okulda iskelet sistemi, kas sistemi ve organları öğreniyor olması ve sergiyi gezdikten sonra kafasında daha iyi şekilleneceğini düşünerek gitmeye karar verdik. Ve haftasonu gittik. Oraya giderken kafamızda bir sürü soru işareti vardı. Ama geziden sonra insan vücudu hakkında bildiklerimin ne kadar eksik olduğunun farkına vardım. Ve kendi vücudum hakkında da bundan sonra daha dikkatli düşünmeye başladım.

Plastinasyon hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum. Alman bilim adami Gunther Von Hagens tarafından 1979 yılında bulunan bu yöntemle ölmüş canlılar modern bir yöntemle mumyalanıyor. Önce bedenin ve organların çürümemesi için atardamardan formalin pompalanıyor. Bu madde çürümeyi engelliyor. Sonra ayrı bir işleme tabi tutulmak üzere deri ve dokular çıkartılıyor. Bir sonraki adımda vücuttaki sıvılar ve yağlar içinde çözücü bulunan bir havuzda çözüldükten sonra vakum tanklarında bir polimer ile (mesela silikon, kauçuk) kaplanıyor. Vücut istenilen sekilde konumlandırılarak tel, pens, iğne ve zımbalarla sabitleniyor. Son aşama olarak gaz veya ışık ısısı ile sertleştiriliyor. Bir beden yaklaşık bir yılda hazır hale getirilebiliyor.

Küçük organlar bir haftada hazır hale getirilebiliyor. Oluşumu en zor organ ise beyin. Su ve lipidlerden oluşan beyin çok kolay dağılabildiği için çok büyük dikkat gerektiriyor. Dağılmaması için beyin soğuk aseton içinde bekletiliyor. Böylece orjinal boyutları korunmuş oluyor.

Bu serginin amacı insan vücudunun ve organlarının çalışma şeklini açık bir şekilde göstermek ve organların işlevlerinin kalıcı bir şekilde hafızalarda yer etmesini sağlamak. Gerçekten insan üzerinde olumlu yönde çok büyük etkiler bırakıyor. Sağlıklı yaşamanın insan hayatındaki önemini gündelik hayatımızda ne kadar basit cümleler içinde kullanırız. Bu sergi sayesinde sağlıklı bir yaşamın değerinin daha fazla önemseneceğini, insanların kötü alışkanlıkları sonucunda nelerin olabileceğini görmeleri eminimki yaşam kalitelerini yükseltmek açısından önemli olacaktır. Benim bu konuda en ilgimi çeken kısım sigara içen bir kişiyle içmeyen kişinin ciğerlerinin karşılaştırıldığı bölümdü. Eminim kimse ciğerinin o rengi almasını istemez.

Peki bu insanlar kim? Benimde en çok merak ettiğim soru buydu. Bu çalışmalar doğal yollarla ölmüş kişilerin bedenleri ile yapılıyor. Yasal ve etik açıdan insanların kimlikleri hakkında bilgi verilmiyor. Dalian Üniversitesi çalışmalar için gönüllülerin bedenlerini alıyor ya da kimsesiz kişilerin bedenlerini kullanıyor.

Sergi dünyanın pek çok yerinde gösteriliyor. Kimilerine göre ticari kimilerine göre ise insan bedeni ile ilgili hiç bilmediğiniz ilginç ayrıntıları gösteren bilim açısından önemli bir çalışma. Jakarta'daki sergide video ve fotoğraf çekimine izin veriliyordu. Ayrıca cansız bedenleri yakından incelemek ve dokunmakta serbestti.







23 Mart 2010 Salı

çılgın taraftarlar..

Geçen hafta çarşamba günü Hinduların sessizlik günleri tam adıyla Nyepi idi. Endonezya'daki Hindular bu günü Hindistan'daki Hindulara göre 15 gün önceden kutluyorlarmış.. Nyepi gününde ise Malesta Ayini yapılıyormuş.. Bu ayinin amacı ise yeniayın ilk gününde perhiz ve meditasyonla bedenlerindeki ve yaşamlarındaki kötülüklerden arınmak. Nyepi den üç gün sonra bayram yapılıyormuş.. Buradaki kutlamalar çok yoğun şekilde Bali`de yapılıyor.

O günde Endonezya resmi tatildi. Bizde tatilden fırsat (çünkü tatil günleri trafik diğer vakitlere göre yoğun olmuyor ve gideceğiniz yere saatlerce trafiğe takılmadan gidebiliyorsunuz) Jakarta'ya gitmek üzere yola çıktık. Otobandan hızlıca Jakarta'ya ulaştık fakat Plaza Senayan'a ulasmak için Jl. Senayan'ı geçmemiz gerekti. Jl. Senayan'da Jakarta Senayan stadyumu var.. Tabiki bizde 1. lig takımı Persita'nın maçı olduğunu oraya ulaştığımızda öğrenmiş olduk.. Persita Jawa'nın en büyük futbol takımlarından birisi ve taraftarları da azımsanmayacak kadar çok.. Sonuç böyle olunca bizim gideceğimiz yere erken ulaşma hevesimiz kursağımızda kaldı ama olsun yolda gördüğümüz insan manzaraları gerçekten görülmeye değerdi.. Ben bu sakin, uysal, uyumlu tabiri caizse vur kafasına al ekmegini Endonezyalı kardeşlerimi daha önce hiç bu kadar çılgın görmemiştim :) Eminim resimlere baktıktan sonra sizde benimle aynı fikirde olacaksınız ;)








18 Şubat 2010 Perşembe

İMLEK




Çin yılı bu yıl golden tiger (altın kaplan) yılı. Yine Endonezya sokaklarında,parklarında,bahçelerinde, pazarlarında, alışveriş
merkezlerinde ve evlerinde yoğun bir hazırlık, bir telaş ve heyecan..
Geçen yıl imlekle ilgili öğrediğim bazı şeyleri paylaşmıştım bu yılda
resimler ekledim. Geçen yıldan farklı olarak Çin yeni yılı akşam
yemeğine özgü yeni birşey öğrendim.. Geçen akşam eşimin çinli
arkadaşları çin yeni yılı kutlaması için program düzenlemişler ve
eşimide davet etmişlerdi. O da orada yaşadığı o geceye özgü olayı
anlattı.. Yemek için ortaya gelen noodlen (çin eriştesi) içerisine beraberinde gelen sosların her birine farklı anlamlar yükleyerek (şans, bereket, para, aşk, mutluluk, sağlık, huzur gibi) dökmüşler ve orada bulunan herkes hep birlikte chopsticklerle karıştırıp herkese eşit miktarda paylaştırarak yemişler..Bu da çin yeni yılı akşam yemeğine özgü bir adetmiş.. Herkese mutlu yıllar dilerim:)))


chicken village restaurant

serpong pazarı
(pasar modern)



alışveriş merkezi


8 Şubat 2010 Pazartesi

Burada Dilenmek Yok!





Evet burada Türkiye'deki gibi kapı kapı dolaşıp kimse para istemiyor. Bende ilk duyduğumda cok şaşırmıştım. Çünkü fakirliğin olduğu bir ülkede nasıl olurda dilenmek olmaz. Sonradan öğrendim ki Endonezya'da dilenmek devlet tarafından yasaklanmış. Ama dilenmek yerine insanlar bu konuda farklı bir yöntem geliştirmişler. Nasıl mı? Endonezya da müthiş bir trafik var özellikle belli saatlerde trafiğe bir takıldınız mı asla ilerleyemezsiniz işte tam bu vakitlerde arabanıza elinde birşeyler satmak isteyen bir sürü insan geliyor. Satılmak istenen şeyler arasında neler yok ki öncelikle içecek adına herşey su, meyve suyu, asitli içecek türleri... Daha sonra gazete, kitap, dergi hatta dünya atlası:) çok ilginç değil mi? Daha bitmedi küçük paketler içinde kurutulmuş meyveler, kuru balık kızartması, cips türleri, kuruyemişler.. Kimiside deniz botu ve gözlüğü, çocuklar için el yapımı oyuncaklar, oyuncak müzik aletleri vs.. Bunlar sadece benim gördüklerim daha kimbilir neler vardır satılan... Birde köprü altlarında gitar çalan ve şarkı söyleyen gençlerede rastlamak mümkün.. Ve yine yoğun trafik sırasında yolcu otobüslerinde para karşılığı gitar çalan gençlere rastlayabilirsiniz.. Benim fikrim karşılıksız para dilenmek yerine eldeki imkanlarla şartlar ne olursa olsun para kazanmak mümkün..

18 Kasım 2009 Çarşamba

HERŞEYE RAĞMEN MUTLULAR!

Bir kez daha anladım ki ne kadar şanslıyım ve şanslıyız..Hayat herkese aynı imkanları sunmuyor ve aynı şekilde gülmüyor.. ben kısaca bugünkü yaşadığım bir olaydan bahsetmek istiyorum.. Evimizin günlük işlerinde yardımcı olan Endonezyalı bir hanım var artık O da evimizin bir bireyi oldu kızım ve ben onu çok seviyoruz. Daha önce de bahsetmiştim Endonezya'daki sınıf ayrımından bu ayrımı sokaklardaki insanlardan, üst sınıf diye ayrılan sınıfın alt sınıfı ezmesinden, okullardaki paralı ve parasız eğitimin farkından, sokak aralarındaki warulardan (küçük yemek büfeleri), arabamızla girdiğimiz ara sokaklarda gördüğümüz evlerden az çok anlıyorduk. Ama bugün o farkı daha bir derinden hissettim aslında bir çok kişi için bu durum sıradan gelebilir ama trafikte neredeyse bütün arabaların suv olduğu, gösterişli alışveriş merkezlerinde gezerken markalı kıyafetler ve ellerinde blackberry telefonlarla, I-phonelarla salına salına gezen insanların yaşadığı bu ülkede sanki fakir insan olmayacakmış gibi gelebilir.. ama bu durumu kendim bile bazen kabul edemiyorum.. Asıl konumuza dönecek olursak bugün yardımcımız Umma'nın evine bir vesile ile uğramamız gerekti.. aslında ben çoktandır sokakta gördüğümüz bu insanların evlerinin nasıl olduğunu merak ediyordum kimsenin evinede çat kapı gidilmez ki! bu durumda benim için bir bakıma iyi oldu.. Ama gördüğüm manzara karşısında tüylerim diken diken oldu.. belli etmemeye çalışsamda çok üzüldüm aslında onların yaşam tarzları, standartları bu ama bu kadar uç zengin insanın yaşadığı bu ülkede böyle bir durum olmamalı diye düşündüm.. bu sadece Umma'nın evi değil köye girdiğimiz anda bütün evler birbirinin aynısı idi.Muson yağmurlarının yağdığı Endonezyada yarım yamalak çatılar , doğru düzgün mutfak yok, çocuklar sokaklarda alt yapı yok, temiz su yağmur yağdığı an kanalizasyon suyuyla karışıyor yani sterilizasyon adına hiç bişey yok. Yapabileceğimiz hiç bişey yok aslında bu insanlar bu şekilde doğmuşlar ve böyle yaşamaya da alışmışlar yüzlerinde de hala bir tebessüm.. Biz ufakta olsa elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz bu sadece bizim çabamızla olmaz bu sistem birilerinin rahatını kaçırmadan düzene girmez...

29 Eylül 2009 Salı

SELAMET HARİ RAYA


Biz Türkiye'de iken evimizde bayramlarda bir telaş bir heyecan tatlı bir koşuşturmaca olurdu.. Bayram için yapılan alışverişler çarşı pazarın kalabalığı.. Bayram sabahı yemekleri, ikram için tatlılar.. Gurbette yaşadığımız her bayramda içimizde bir uhde olarak anarız.. Keşke orda olabilsek sevdiklerimizle beraber bayram yapabilsek diye..

Ama gurbette bunların hiç birisi olmuyor olamıyor:( çekirdek aile olarak ben eşim ve kızım evimizde elimizden geldiği kadar o atmosferi yaratsakta Türkiye'de yaşadığımız bayram heyecanı olamıyor ne yazıkki..

Endonezya halkı içinde Ramazan Bayramı çok özeldir. Başlıkta da yazdığım gibi "SELAMET HARİ RAYA" yani hayırlı büyük gün denir. Bayram sabahı Türkiye'den farklı olarak burada kadın erkek çoluk çocuk herkes bayram namazına gider. Erkekler Endonezyaya özgü batik gömlekleri hanımlar rengarenk, boncuklu parlak kumaştan dikilmiş şık kıyafetleriyle bayramı karşılarlar. Bizde olduğu gibi tüm aile bir arada yemekler yerler. Benim ilgimi çeken farksa bayramlaşma Türkiye'de olduğu gibi büyük küçük herkes birbirini ziyaret etmiyor. Bayramın birinci günü ailenin en büyüğünün evinde toplanılıyor ve tüm akrabalar bir arada oluyorlar. Bu ortamlara benimde birkaç kez katılma fırsatım olmuştu.. Türkiye'deki gibi bayrama özel tatlılar ve içecekler ikram ediliyor. Yemekler yeniyor.

Kültürün, anlayışın, yaşam tarzın, düşünce tarzın, rengin her ne kadar farklı olsanda dünyanın bir ucunda bu mükemmel doğanın içinde seninle ortak değerleri paylaşan insanlarla bir arada olmak gerçekten çok güzel bir duygu...